İTALYA'DA BERDUŞLUKTAN SOSYETEYE HIZLI GEÇİŞ

MİLANO - COMO VE LUGANO GÖLÜ

Çok hızlı geçme düşersin derler adama... Aslında standartlarımız, cebimizdeki paraya göre gayet yüksekti. Altımızda arabamız, her akşam konaklayabildiğimiz birbirinden iyi evlerimiz vardı. Yani plan programımızı önceden yapıp gittiğimiz için bunların parasını önceden ödemiştik. Arbnb sağolsun, her gittiğimiz şehirde uygun fiyata evler tutmuştuk, aracımızı da aynı şekilde önceden ödemiştik. Ama euronun bu kadar yüksek olmasından dolayı seyahatimiz esnasında çok da rahat olamıyorduk işte. Yeme-içme olsun, diğer kişisel alış-verişler olsun baya külfetli oluyordu. Açıkçası dışarıda pek yemek yediğimizi söyleyemem. Daha çok marketten aldığımız aperitifler ve kaldığımız evlerde yaptığımız yemeklerle (genellikle makarna oluyordu) karnımızı doyurduk. Neler yaptığımızı daha ayrıntılı olarak okumak için tıklayınız.

Avrupa Turumuzun içine sıkıştırdığımız bu güzel yerler için 1 günümüz vardı. Zaten Milano'da alışveriş yapma gibi bir derdimiz olmadığından şöyle bir bakar geçeriz diye tahmin ediyorduk. Sonra Como Gölü'nde bikinilerimizi giyip güneşlenmenin hayalini kuruyorduk.

Milano'da ilk hedefimiz tahmin edeceğiniz üzre Duomo di Milano yani meşhur Milano Katedraliydi. Ama ilk önce aracımızı park edecek bir yer bulmalıydık. Her yer o kadar kalabalıktı ki katedralden sokak sokak uzaklaşıyorduk ama 1 tane bile park yeri bulamadık. İtalya'da park alanlarına çok dikkat etmelisiniz. Sarı ve mavi çizgili yerler biz turistler için uygun değil, beyaz çizgili yerlere park etmemiz gerekiyor ve park ücretini de peşin olarak yakınlarda bulunan ilk kutuya ödemeniz gerekiyor. Tıpkı bizim akbil makinaları gibi makinalara kalacağınız süreyi seçip bozuk para atıyor fiş alıyorsunuz. Bu fişte kaç saatlik para ödediğiniz yazıyor ve bunu ön camdan görünecek şekilde bırakıyorsunuz. Biz fazla zamanımız olmadığı için 2 saatlik ödeme yaptık fakat zaten o kadar uzağa park ettik ki sürenin çoğu yürümekle geçti.


Milano modanın başkenti. Etrafımızdaki son derece şık giyimli hanımlar ve beylerden gözlerimizi alamıyorduk. Aslında gözümüz daha çok mağazalardaydı. Vitrinlerde zarif elbiseler, şık ve pahalı çantalar ve ayakkabılar. Hepsi resmen büyülüyordu. Özellikle en seçkin markaların bulunduğu Galleria Vittorio Emanuele II den geçerken insana bir titreme geliyor. Hepsi benim olsun istiyorum ama olmuyor işte:) Burası dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden birisi. Hem ünlü markalar hem de lüks turistik kafe ve restorantlar burada. Ama tüm bunların yanında öyle güzel bir yapı ki, hem tavanları hem yer döşemeleri göz alıcı.




Sonra vitrinlerden gözümüzü ayırdığımız anlarda etrafımızdaki fanatik taraftarı fark ettik; maç var herhalde diye düşündük çok önemsemedik. Fakat sonra taraftarlar artmaya başladı ve ortam fazlasıyla heyecan doluydu. Ne maçı olduğunu Türkiye'den fanatik arkadaşlara sorduğumuzda öğrendik ki; Şampiyonlar Ligi final maçına denk gelmiştik ve Atletico Madrid ve Real Madrid arasında olan maç bu akşamdı. Bir anda biz de heyecanlandık, tarihi bir ana tanık oluyorduk, dünyanın dört bir tarafından gelen insanlar vardı ve biz ise tesadüfen buradaydık. Aslında önceden haberimiz olsaydı maç için bilet alır Milano'da kalırdık. Bilemedik dostlar bilemedik...


Katedrale yaklaştıkça heyecan artıyordu ve bir anda tarafını seç kalabalığa katıl gibi bir durum oluştu. Ama biz tarafsız taraftar olduk. Katedrale vardığımızda karşımızda kupayı görünce kalabalığın coşkusuyla daha da heyecanlandık. Çektiğim videoları sonradan izlediğimde kendime çok gülüyorum. Öyle heyecanlıyım ki, neyin gazına gelmişim böyle diyorum.




Hem şanslı hem de şanssız bir gün oldu bizim için çünkü, o kadar kalabalıktı ki maalesef katedralin içine girmek kısmet olmadı.  Duomo di Milano İtalya'nın en büyük katedrali olarak son derece ihtişamlıydı. İnşası 500 yıldan fazla sürmüş olan yapı 16. yy da tamamlanmış. İçini gezmek için ücret ödenmemekle birlikte üst katı var ki bu güzel manzaraya erişmek için uzun bir bilet kuyruğuna girmeniz gerekiyor. Asansörle çıkmak isterseniz yürüyerek çıktığınızdakinden daha fazla ücret ödeniyormuş. Maalesef biz futbol karmaşasından ne yazık ki hiç birini yapamadık. Bize bu seyahatimizde katedrali değil şampiyonlar kupasını görmek kısmet oldu, bir daha ki sefere deyip meydandan ayrıldık.


Nostaljik tramvayın yolunu takip ederek 2 saatliğine park ettiğimiz arabamızı bulmaya çalışırken, Santa Maria della Grazie Kilisesi'ne denk gelmemiz bize nasıl bir ülkede olduğumuzu tekrar hatırlattı. Burası Leonardo da Vinci'nin "Son Akşam Yemeği" freskine ev sahipliği yapan kilise ve sadece yolda yürürken tesadüfen görmemiz gerçekten ilginç. Bu freski görmek için önceden onlıne bilet almanız gerekiyor.


Milano'ya çok fazla zaman ayıramamış olsak da baya eğlenceli geçirdiğimizi söyleyebilirim. Artık ver elini Como Gölü. Biz George Clooney gibi düğünümüzü gölün kıyısındaki şatomuzda yapamadık ama gidip gezeriz yani ne eksiğimiz var dimi.

Milano'dan Como'ya 1 saatlik tren yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Biletinizi istasyondan aldığınız gibi gidebilirsiniz, fiyatlar da 10 euro civarı. Bizim kendi aracımız olduğu için yarım saate kalmadan Como'ya vardık.


Müthiş güzellikte bir yer. Masmavi gölün etrafında yeşillikler içinde içinde konuşlanmış villa ve köşkler. Burada yaşayanların ömrü uzar be. Böyle bir manzaraya günlerce baksan yine de doymazsın. Hem doğayı katletmemek, hem de evlerin bahçelerinden esirgememek için öyle dar yollar yapmışlar ki, karşıdan araba geldiğinde durup kenara iyice yanaşmanız gerekiyor. Gölün etrafından, şatovari evlerin arasında kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz.





Arabamızı park edebileceğimiz bir yere gelince hemen durup sahile iniyoruz ve bu güzel eşsiz manzaranın tadını çıkarıyoruz. Göle pek giren yoktu gördüğümüz kadarıyla, insanlar genellikle güneşlenmeyi tercih ediyorlardı. 

*Önünde şezlonglar olan kafelerde keyif yapıp güneşin tadını çıkarır ve bronzlaşmak isteyebilirsiniz. İsterseniz de sahil boyunca yürüyüp bir tarafta gölü bir tarafta da Como'daki ultra zenginlerin evlerini izleyebilirsiniz. çünkü biz öyle yaptık. ;)


*Ayrıca göldeki vapur turlarına katılıp doğanın içine kendinizi bırakabilir yada isterseniz tarihi finikülerle Brunate'ye çıkıp bu manzaraya bir de tepeden bakabilirsiniz.  Brunate'de mükemmel manzaray sahip kafeler var. Burada İtalyan makarnanız yada pizzanızla birer kadeh şarap alabilirsiniz.

Como Gölü'nden sonra en az burası kadar eşsiz olan Lugano'ya geçtik. Bu gece için tuttuğumuz ev yolumuzun üzerinde olduğu için ilk olarak oraya uğrayıp anahtarımızı aldık. Ev bu tatil için tuttuklarımızın en pahalısıydı ama en lüksü de burasıydı. Diğer odaları boş veriyorum ama tuvaletimiz bile manzaralıydı.


Hava kararmadan gölün etrafında şöyle bi gezinelim dedik çünkü ertesi sabah erkenden buradan ayrılmamız gerekiyordu. Evimizin olduğu yerden göle giderken yolda İtalya tabelasını farkettik ki meğer ülke değiştirmişiz. Bu tatilimizin geri kalanında sürekli yaşadığımız bir hadise olacak ama ilk kez yaşadığımızda bi heyecan olmuyor değil tabi.

 Como'nun daha tarihi bir havası varken burası daha modern bir yer. Gün batımını böyle bir manzarada izlemek gerçekten ayrıcalıktı.



İsviçre sınırına geçmemizle yağmurun bizi bulması çok gecikmedi. Evimize dönerken başlayan yağmur gece boyunca devam etti. Sonraki günlerde de sık sık yakalandık yağmura. Tıpkı Karadeniz gibi yağmursuz bir İsviçre düşünülemez, bunu bu seyahatimizde çok güzel öğrendik.


Sabaha kadar gök gürültülü yağan yağmur ve bir kaç dubleyle gecenin tadını çıkardık. Sessiz sedasız nezih bir kasabaydı burası. Hareketli geçen son bir kaç günün yorgunluğu çıktı diyebilirim, sessizliği dinleyebildiğiniz bir yerdeydik.

İsviçre'de ilk gecemizi geçirmiş olmanın mutluluğuyla tatilimize devam ettik.

Gezen Kafalar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR SEYAHAT HAYAL ETTİK; HAYDİ GERÇEKLEŞTİRELİM - AVRUPAYI KEŞFEDELİM

ROMA'YI NASIL GEZDİK NELER YAPTIK?

AVRUPA'DA ARAÇ KİRALAMA VE SÜRÜŞ DENEYİMİ