15 GÜNDE 2700 KİLOMETRELİK SEYAHAT

Sizlere anlatacağım hikayede 2 adet kahramanımızla, 1 motor, 18 turistik belde, 6 kamp alanı, 1 aile ile 1 de arkadaş evi ve yaklaşık 3000 km'lik yol var. 

Kahramanlarımız Ayşenur ve Erdem yolculuk öncesinde tüm ayrıntıları düşünmeye çalışmış, okunan birkaç blog ve arkadaşlardan alınan tecrübeli fikirlerle birtakım alışverişler yapmışlardır. Tüm eşyaları hazırlayıp ortaya dizmişler ve adeta yap boz gibi çantalara yerleştirmeyi başarmışlardır. Arefe gününün de tatil edilmesiyle, o trafiğe kalmamak adına, bir gün önceden saat 14.00 gibi yola koyulurlar. Amaç iftara Denizli'ye yetişebilmektir ki kalan zaman 6 buçuk saat; yol 650 km -tabi hayal-. Ne kadar erken çıksalar da, Beylikdüzü'nden başlayan trafik Sapanca'ya kadar bırakmaz. Pamukova, Bilecik, Eskişehir, İnönü, Kütahya... Derken her şey çok güzel ve yolundadır ta ki Kütahya'ya kadar. 

Sapanca'dan Kütahya'ya güzel yollar ve tel kırma anımız

Yük ort. 250 kg - hız 120-130 km - devır 7000 . 

Bu olaydan sonra bu performans bir daha alınamaz. Arka lastik pes eder ve binde bir görülen arıza tel kırar. İftar vakti olduğundan usta beklenir ve maalesef ustada uygun lastik bulunamaz. Afyon'da bulma umuduyla bombe yapmış lastikle gece 23.00 gibi yola çıkılır seke seke ata biner gibi gitmeye çalışırken Afyon'a 30 km kala lastik gümlemek üzere öyle bir şişer ki çamurluğa sıkışır. Kahramanlarımız yolun sağına çektikleri gibi zor atlarlar motordan. Lastiğin normal boyutlara inmesini beklerken lastik tamamen söner ve asfaltla bir olur. Karanlığın ortasında kalan kahramanlarımız ne yapacaklarını kara kara düşünmeye başlarlar. Saatin de geç olmasıyla yapacak bir şey kalmaz da yakında bulunan petrolün mescidinde bir kaç saat uyurlar. Sabah 4 gibi uyanıp Afyon'a ulaşabilmek için çekici çağrılır.

Kamyonetin kasasındayım dıye nasıl da mutlu

Sağ olsun çekici oğlunun nişanını sayemizde yapar ki zaten bu sonrasında başlarına geleceklerin ön habercisidir. Afyon'da biri şu cümlesiyle durumu özetler "bu motor burada şimdi range rover" yanı her türlü kazık yenecektir. Çekici kahramanlarımızı, bayram arefesinde o saatte açık olan tek tamirciye bırakır. Burada yamaha servisinin ustası beklenir ama uygun ebatlarda lastik olmayınca elleri kolları bağlanır. Civar şehirlere kadar soruşturma yapılmasına rağmen lastik bulunamaz. Sonrasında farklı ebatlarda 2 yıldır kullanılmamış bitik bir çıkma lastik denk gelir ve yoklukta sıfır lastik parasına razı olurlar. Lastiğin ancak Denizli'ye kadar idare edeceği düşünülerek arkadaşları Murat'tan sıfır lastik alıp Denizli'ye yollaması istenir. (teşekkürler Murat) Sonunda akşama doğru iftar olmadan eve varılır ve tüm aile rahat bir nefes alır.


Teşekkürler lastikçi arkadaş herkes kazıkladığı için vicdan yapıp tüm ısrarlara rağmen beş kuruş para almadı.
İstanbul'dan gelen sıfır lastik evin bahçesinde kendi imkanlarıyla değiştirilirken
***
Bayram sonrası pazartesi günü kahvaltıdan sonra aileyle vedalaşılır da öğlen saatlerinde Antalya yoluna düşülür. Motor önceden çok sıkıntı yarattığı için ikisi de diken üstünde olan seyyahlarımız sürekli mola verip kontroller yaparlar ve 300 km yolu 6 saatte gitmeyi başarırlar.


Yolda pimpirikten normal çalışan vibrasyon takozunu sıkmaya çalışırken

İlk başarılı yolculuğun sonları
Antalya ve Kemer’den geçilerek saat 21.00 civarı Çıralı ‘ya varılır.

Mideler boş tabı hemen bir şeyler yenir (pidenin sunumuna bakınız)
Gece Çıralı Sahile kamp kurulur.
İlk gecenin cesaretiyle "bizim kamp alanına ihtiyacımız yok sahilde kumların üstünde bir güzel de çadırımızı kurup kalırız" diyen kahramanlarımızın gece uyarken ziyaretçileri olmuş olacak ki sabah kalktıklarında saçma sapan eşyaların çalındığını görürler. 2 adet tabure 1 çift terlik, 1 de el feneri küçük zaiyatlarıdır. Neyse ki değerli şeyler alınmamış; moral bozulmadan devam. (not: o geceden sonra çadır dışında eşya bırakılmayıp mümkün olduğunca kamp alanları tercih edilmeye çalışılmıştır.)

Derhal kamp alanı bulunup yerleşilir ve güzel bir kahvaltıdan sonra eşyalar emin ellere bırakılıp Phaselis’e doğru yola çıkılır. 

Çıralı'dakı kamp alanı 
Kahvaltıda menemen 
Phaselıs tarihle denizin iç içe olduğu güzel manzaralı bir plajdır ve akşama kadar bu sahil ve ören yerinde vakit geçirilir. Çok kalabalık olmayan bu yerde büfe yoktur o sebeple ara ara atıştırılacak aperitifler alırlar yanlarına. (not: güzergahlar üzerinde kültür bakanlığına bağlı bir çok ören yeri ve plajı olduğundan maxımum kredi kartları çok işe yarar.)

Phaselis plaj
Phaselis Ören Yeri

Ağaçta asılı duran şey camp-shower sahilde duşu olmayan yerlerde çok işe yarar
Akşam yemeğine kampa dönülür. Yemek hazırlanır, menüde mantı ve yoğurt vardır. Gece için marketten bir şeyler alınır ve sahilde yıldızların altında romantik bir gece geçirilir. Müzikler falan ambians süper.

Çıralı sahil.  Yerde duranlar solar enerjili ışıklar da ertesi gün çalınırlar maalesef :(
Sabah yine mükellef bir kahvaltının ardından Olympos'a doğru yola çıkılır. Ören yerinde yorucu bir yürüyüşün ardından sahile geçilir. Erdem oradaki kayalardan çeşitli atlama denemeleri yapar. 


Olympos

Olympos'ta meşhur dondurmalı kavun yemeden olmaz

Sahilde takılıp oradan Adrasan'a geçilir. Deniz harikadır ve burada da biraz zaman geçirip civardaki gezilecek yerler araştırılır Göynük Kanyonu, Tahtalı Teleferik ve Yanartaş önceki senelerde gezildiği için Gelidonya Feneri'ne gitmeye karar verilir.


Adrasan

Gelidonya Feneri'nin internetteki yorumlarına göre mutlaka gidilmesi gerekir sanırlar. Fakat yol zorludur. Zaten sorunlu olan motoru yaklaşık 4-5 km süren taşlı ve bol çukurlu bir yola sokarlar. Erdem motoru dengede tutmak için insanüstü çaba gösterir. 



Bu yolun 4-5 km sürdüğünü düşünün sinirler gerildi tabi.


Bu patikaya motorla gitmekte kararlı olan Erdem, Ayşenur'un ısrarlarına dayanamaz ve yürümek zorunda kalırlar.

Sonrası tabanvayla.

İnatla yolun sonuna kadar gidip yaklaşık yine 2-3 km'lik de dik bir patika yolu yürümek zorunda kalırlar. Bunca zulüm sonunda Ayşenur mükemmel ötesi bir şey olması gerektiği konusunda serttir. Çünkü eğer öyle değilse internet yorumlarına bir daha inanmayacak hatta karşılık olarak sert bir cevap verecektir. Ki beklediği gibi olmuş ve İstanbul'da da çoğu yerde karşılaşacağınız tepeden deniz  manzarasını görürler. Tamam mükemmel manzara ama tüm bu zahmete değer mi? Asla hayır. 

Kızarmış bir Ayşenur'u çok sık göremezsiniz ancak hararet yaptığı anlarda bu hale geliyor. 

Bu da meşhur manzara...

Çıralı'da gün doğumu, Olympos'ta kaya atlayışı ve Gelidonya Feneri yolu. 

Akşam olmak üzeredir ve önlerinde geri dönmek için yürümeleri gereken dik bir yokuşlu patika ardından da bol taşlı bir yol vardır.

Dönüş yolunda güneş batmaya başlar.
Neyse ki Allah yardım eder ve bi aksilik olmadan dönerler ama artık akşam olmuştur. Çadırın yanı başında yine pratik bir şeyler hazırlayıp yerler. Bu sefer menüde çorba ve patates vardır. Erdem'nin elinden birer yorgunluk kahvesi içerler ardından uyuyakalırlar.

Akşam yemeğimiz.

Yemeğin üstüne bir kahve...

Ertesi gün sıcağa kalmamak için erkenden kalkıp eşyaları bir çırpıda toplayıp yola koyulurlar. Kumluca'da verilen kahvaltı molasının ardından Finike üzerinden Kaş'a ulaşılır. Çıralı-Kaş yolu çok hoşlarına gider hatta Erdem şimdiye kadar sürüş yaptığı en iyi motosiklet yolu olarak nitelendirir. Bol kıvrım ve alabildiğine viraj olan ve her virajın koyları takip ettiği bir yoldur. Fakat yolun bozuk kısımlarına atılan ziftin erimesi ve bunların üstüne atılan çakıllar sebebiyle zaman zaman gerilmişlerdir.

Kaş yolu

Kaş ilk görüşte bile farklı ve güzel bir etki yaratmaktadır. Fakat havanın aşırı sıcak olması kahramanlarımızı zor durumda bırakır adeta bayılacak gibi olurlar. Kamp alanları aşırı pahalıdır ve otel aramaya karar verirler ancak boş yer de bulamazlar. En iyisi biraz gezip keşif yapmaya karar verirler. Yarımada kısmına doğru gelirken karanın inceldiği kısımda yolun iki tarafında denizin görüldüğü yerde güzel bir plaj görürler, bir iki de çadır vardır, hemen inip konuşurlar uygun bulurlar. Tuvalet ve duş vardır ve bu yeter bile. Çadırın dibi deniz böyle de güzel bir yer. Sıcaktan öyle bunalmışlardır ki hemen çadırı eşyaları yerleştirip denize atarlar kendilerini. O manzaraya karşı bir şeyler atıştırırlar.




Ortam gayet güzeldir. Akşam üstü Kaş'ı gezmeye çıkarlar. Küçük Çakıl, Büyük Çakıl keşfedilir, merkezde çarşıda falan gezilir limanda yürüyüş yapılıp Asma Altında bir şeyler içilir. Akşam çadıra dönüp biraz keyif yaptıktan sonra yatarlar. Sabah kalkıp bir gün önce planladıkları gibi kahvaltıya Büyük Çakıl plajına giderler. Deniz bir harikadır burada. Büyük büyük kayaların üzerine hasırlarını serip yayılırlar ve manzaraya karşı mis gibi kahvaltı yaparlar. 



Büyük Çakıl Plajı

Kaş'ta geçen zaman

Sonra birer fasıl daha yüzdükten sonra kamp alanına dönüp eşyalarını toplar ve motora yüklerler. Patara' ya doğru yola çıkarlar. Yolda Kaputaş Plajını görürler, adeta saklı cennettir. Daha sonra gidilecekler listesine eklerler burayı.


Kabutaş plajı ve petıbör tutkusu.

Yaklaşık 1-2 saate  Patara'ya giderler. Burada ücretsiz kamp alanı olan Camel Camping'te kalırlar. Oldukça bohem ve sade olan bu yeri beğenirler.

 
Camel Campıng

Çadır kurup yerleşilir ve Patara'yı keşfe çıkarlar. İlk olarak civardaki dükkanlardan birinde birer tabak mantı yenir. Burada teyzelerin açtığı ev ortamında mekanlar vardır. Sonra plaj için önce Kum Tepesi'ne giderler. Adeta mecnunun düştüğü çöl gibi ince kumdan tepeler vardır. Türk filmlerindeki çöl sahneleri burada çekilirmiş.

 
Kum tepeleri

O kadar sıcaktır ki kuma basamazlar bile. Motor da kumda saplanır da zar zor çıkarırlar.


O 10 tl'lik küreği alınması konusunda karşı çıkan Ayşenur'un şaşkın bakışları karşısında 

Oradan da antik kentten geçilerek gidilen Patara Plajına gidilir. Burası oldukça uzun bir plajdır (14 km) ve baya da kalabalıktır. Biraz ilerde tenha bir yer bulup otururlar. Şemsiye takılır, hasır serilir. Deniz sığ ve sıcaktır, biraz da dalgalı. Plajı beğenirler, tabii denizi de. Biraz uyuyup yüzülür ve akşam olunca kampa dönülür. 

Patara'da geçen zaman.

 Kamptaki mangalda ateşin yakılmış olduğunu gören kahramanlarımız hemen bi paket köfteyi kaptıkları gibi atarlar ızgaraya. Bu gecenin menüsünde makarna, köfte vardır. Akşama biraz keyif yapılır yine...


Şartlar ne olursa olsun hamağın kurulması olmazsa olmaz



Camel campıng'de sıradan bir gün

Sabah yine kahvaltı yaptıkları gibi eşyalar toplanır ve Fethiye'ye doğru yola koyulurlar. Ölüdeniz'de biraz alışveriş yapıp Kabak Koyuna doğru yollanırlar. Kelebekler Vadisinden geçerler. Buralarda manzaralar muhteşemdir ve burası da sonra ziyaret edilecekler listesine eklenir. Kabak Koyu'na ulaşım biraz zordur.Bir Yerlere varılır ama ortada koy falan görünmez. Bir kamp alanı keşfedilir ama yine kabus olan rampa, toprak,taş muhteşem üçlüsünden oluşan yol çıkar karşılarına. 




Ayşenur iner mecburen yürür. Ağa da zar zor motoru kamp yerine ulaştır. Şöyle bir etrafa bakarlar ki dağ yamacına konuşlanmış bu kamp alanının mükemmel manzarası vardır. Manzara dediğin budur işte!! (Yalansın be Gelidonya)  Bu kamp alanında bungalov evler, uçurumlara asılmış verandalarda bulunan çadır alanları, kocaman minderlerin atıldığı ortak dinlenme ve vakit geçirme alanları, hatta havuz bile hepsi sahiplerinin el emeğiyle yapılmış, tek tek işlemiş dekore etmiş, süslemiş, yani kendi elleriyle kurmuşlar burayı.






Kabak Koyu kuş bakışı manzara

Kahramanlarımız yine yerleşip dökünürler ve biraz dinlenince plaja inerler. Plaja iniş dağların yamacından kamp sahiplerinin yine kendi zahmetleriyle açtıkları patika yoldandır ama yol öyle zorludur ki çıkış daha beter olacak düşüncesindeler.









ve sonuna plaj görünür

Neyse ki dönüş için buranın yerlisi bir arkadaşın transitle safari ismini verdikleri aksiyon ve heyecan dolu servisini keşfederler. 15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra plaja varırlar deniz güzeldir. Sahilde rastalisizim tutkunu abiler ablalar kaynar. Sahile kurulan bambularla örtülü 2 büyük tentenin altına dip köşe puzzle gibi yerleşmiş gençlerin arasına kaynarlar. Takılırlar biraz sonra servisle kah uçurumlardan burun buruna geçerek kah arabanın çekmediği dik yokuşlarda inip az ilerde tekrar binerek yukarı çıkarlar. Off-road tadında bir yolculuk olmuştur onlar için.




Mekanın tek ve en büyük sorunu sivri sineklerdir. Çılgınlar gibi saldırırlar taze kana. Çadıra sokmamak için üstün bir çaba sarfedilse de siz girerken beraberinizde 5-6 sı birden girebilecek kapasiteleri var ki hatta uyurken çadırın tentesine temas eden Ağa'nın ayak serçe parmağını bile affetmezler.



Akşam yemeğinde makarna ve döner vardır. Ne çok makarna yenilmiş diye düşünenlere bir paket bitmeden İstanbul'a getirilir yani tokluk hissi versin diye az az eklenir menüye. Hatta puding bile yenir bu akşam. Manzaranın gecesi de başka güzeldir. Ertesi sabah erken yolculuk olduğundan yine uyurlar. Havanın azıcık aydınlanmasıyla güneş bile doğmadan toparlanıp Dalyan'a doğru yola çıkarlar. 



Ölüdeniz'den Kabak Koyu'na oradan da Dalyan'a 


Burada anne, baba, kardeş, teyzoş, kuzi ve yakın akrabalardan Haşhaşlı ailesi de kahramanlarımıza günübirlik olarak eşlik edeceklerdir. Onun heyecanıyla basarlar gaza. Maceralı bir yolculuktan sonra (nakit olmayınca kaçılan tünel gişesi macerası gibi) aileyle buluşulur. Orada konaklanılacak olan kamp alanına gidip kahvaltı yapılır. Buradan da deniz dolmuşu herkesi İztuzu Plajına görür. 



  




Gölde sazlıkların içinden geçilerek kaya mezarlarının gölgesinde güzel bir yolculuk olur. Deniz baya bir dalgalıdır ama herkes çok eğlenir ve hemen akşam oluverir. 


Yine kamp alanında yenen akşam yemeğinden sonra maalesef aile uğurlanır ve gece dinlenmeye çekilirler.

Ve böylelikle Likya yolu üzerinde gezilerini tamamlayan kahramanlarımız başka diyarlara gitmek üzere sabah erken vakitte kendilerini  bekleyen uzuun ve yorucu yola koyulurlar. İlk durak Muğla'dır. Buradan birer simit alırlar ve kahvaltılık atıştırıp yola devam ederler. Dura kalka dura kalka Aydın İzmir derken Balıkesir sınırına gelirler. Mola esnasında haritaya bakan Ayşenur Altınova'yı görünce çağrışım yapar 'Halamlar galiba burada oturuyor dur halamı arıyım" der. Tam tahmin ettiği gibi çok yakınına gelmişlerdir ki nasıl sevinirler. Çünkü yol ve sıcak zorlamaya başlamıştır. O kadar yorulmuşlardır ki hemen birer duş alırlar, çok iyi gelir. Eşyaları boşaltıp biraz sahile gezmeye çıkarlar. Akşama mükellef bir sofra hazırlanır ve bol bol sohbet edilir.


Halanın bahçede beslediği kedileri anne ve 5 yavrusu çok şirinler kocaman olmuşlar ama hala süt emiyorlar anne de kıyamıyor onlara çok zayıflamış ama hala emziriyor.

Sabah güzel bir kahvaltının ardından civardaki yerleri gezmek için yola çıkılır. Önce Ayvalık'a gidip atıştırmalık bir şeyler alınır ve Sarımsaklı Plajına gidilir. Plaj kalabalık ve deniz de çok soğuktur. Burada umduğunu bulamayan kahramanlarımız bir de Cunda Adası'na bakalım der ve plajdan ayrılırlar. Ada fena değildir. Biraz motorla biraz da yürüyerek dolaşırlar.
Cunda Adası
Ayvalık tostu olmadan olmaz

Dönerken yolda Şeytan Sofrası'na uğrarlar manzara güzel ve oldukça kalabalıktır.




Ücret karşılığı bağlanan dilek kuşakları

Şeytan Sofrası

Cunda Adası, Sarımsaklı, Şeytan Sofrası, Altınova

Sabah hala ve enişteyle vedalaşıp Kaz Dağlarına doğru yola çıkılır. Bu ne sıcaktır , o güzelim yeşillikler doğa falan pek bir şeye benzemez görünür öyle cehennem gibi ortalık.



Zeytinli üzerinden Kaz Dağları'na yolculuk


Kaz Dağları'ndan Sütüven Şelalesi ve Hasan Boğuldu Gölüne gidilir. Yukarıda bulunan göle doğru yürüyüş yapılır. Ağa göle atlar yüzer eder falan sonrada aşağıdaki şelaleye gidip biraz da orada bakınırlar. Doğa bi harika fakat ortam fena kalabalık ve mangal dumanından durulmaz. 




Hasanboğuldu'da otopark da öyle kalabalıktır ki eşyaları öylece bırakmak içlerine sinmez ve işte çözüm; ortada görünen normalde disk kilididir ama ihtiyaca göre eşyaları kilitlemek için de kullanılır.

Gittiği her yerde olduğu gibi burada da atlama girişiminde bulunan kahraman kaygan zemin sebebiyle önce kalçasını sonra da kafasını sert zemine çarparak suya zorunlu iniş yapar. (son denemesi oldu)

Her nerede olsa olsun kazaların yakasını bırakmadığı Erdem geziden 2 hafta önce yaptığı kazayla bacağını sakatlamıştır.Neyse ki iyileşme süreci çabuk olmuştur. Yaptığı kazalardan kayıt altına alınan tek videosu Uçmakdere'de yamaç paraşütü yaparken olmuştur.

Buyurun izleyelim.


Bir de yine civarda bulunan Şahinderesi kanyonuna giderler. Su o kadar soğuktur ki ayaklar uyuşur. Ayşenur oturur bir yerde cesaret edemez daha fazla yürümeye ama Erdem kanyonu geçerek şelaleye kadar yürür. Fakat çok sonradan öğreneceklerdir ki buralarda yapılan tüm çekimler fotolar bir hata sonucu silinmiştir. Bu aksilikler kahreder insanı valla. 

Şahinderesi'nde Ayşenur Erdem'i beklerken piknikçiler 2-3 dilim karpuz ikram ederler 1 dilimini Ağa hüpletir.

Buradan da ayrılıp arkadaşlarının evinin bulunduğu Adatepe'ye giderler. Eve vardıklarında hanımlar mantı açıyorlardır. Bu hanımlar çok hamarattır, kahramanlarımıza 3 gün boyunca mükemmel bakarlar. Fakat bu tatilin başrolü asıl mantıdır. 2 haftada 3 kere mantı yiyen kahramanlarımız normalde 1 yılda bu kadar yememişlerdir. Şaka bi yana bu güzel yemekten sonra biraz muhabbet edip dinlenmeye çekilirler.

Adatepe'de kaldığımız arkadaşlarla sofra muhabbeti

Kalabalık bir grup olunduğundan beraber gezebilmek için 2 adet araç kiralamaya karar verirler. Sabah erkenden araçları kiralayıp civarlar gezilmeye çıkılır. Behramkale'ye gidilir ve bir köy kahvesinde kahvaltı yapılır. Sonrasında eski Rum evlerinin arasından köy sokaklarında geze geze tepeye tırmanırlar ve eski Roma kentinden kalan kalıntıları gezerler. Enfes manzarada bol bol fotoğraf çekilir.


Behramkale köy kahvesinde kahvaltı.

Asos antik kent

Yine geze geze aşağı inip plaja gitmek için araçlara dönülür. Fakat kahramanlarımızı tatilin başında gafil avlayan lastik belası adeta lanet gibi etraflarını sarmış da bizimkilerin haberi yokmuş. Araçlara bindiklerinde bir de bakarlar ki aracın birinin lastiği patlamıştır. Bu işte artık doktorasını yapan Erdem 5 dakikada şipşak lastiği değiştirip günü kurtaran adam olur ve devam etmelerini sağlar. 


En sevilen aktivitelerden lastiğe hava basmaca.

Sorun çözülünce Asos'un plajına geçilir fakat grupları biraz kalabalık olunca burada pek de uygun bir yer bulunamaz. Plajda yürünür, Asos'un otantik sokaklarında gezilir biraz ve denize girmek için Kadırga Koyu'na gidilir. Buranın denizi de tertemiz ve soğuk sevenler için çok güzel bir seçenektir. 


Kanyonlarda, şelalelerde buz gibi sulara girip çıkan kahramanımızın boynu tutulunca alternatif tıbba yönelimi böyle başladı.
Ertesi gün Bozcada'ya gitmeyi planlayan kahramanlarımız bu planı erteleyip arkadaşlarla 1 gün daha vakit geçirme kararı alırlar.


Demiştim hamak mevzuunu. yer teras katı 

Tatilin son günlerinde olan kahramanlarımızın yolu bir daha Cunda Adası'na düşmüştür. Önceki gidişlerinde yüzmek kısmet olmamıştı fakat bu sefer adanın en mevki sahilinde denize girerler fakat oraya gelmeden önce tatilin rutini olan araç bozulması burada da baş gösterir. Ağa'lar hanımları uygun bir yerde bıraktıktan sonra aracı tamire götürürler. Sorun çözüme kavuştuktan sonra plajda keyif yaparlar. Cunda'nın halk plajı oldukça kalabalık olduğundan hemen karşısındaki daha sakin olan bir otelin plajına girerler. Deniz ılık ve durgun hatta pis denilebilir fakat ortam sakin ve huzurludur. Bi ara kahramanlarımız otelin tuvaletini kullanmaya giderler ve o esnada havuzu keşfederler. Havuzda bir iki tur yüzüp eğlenirler. Akşam açık büfeye bile dadanırlar ki tüm grup karınlarını doyurur. Otelin genel anlamda hizmetlerinden pek bi memnun kalınmıştır.

Ertesi sabah artık vedalaşılıp arkalarından dökülen 1 tas suyla Bozcaada'ya uğurlanırlar. Yolda verilen 1-2 mola dışında doğruca Geyikli Feribot İskelesi'ne gidilir. İskelede epey bi sıra vardır ama motosikletli olmanın avantajını kullanan kahramanlarımız güle oynaya en öne geçerler. Feribotta yapılan kahvaltı ile Bozcaada ufukta görünür. 


Ada ilk izlenimde bile çok güzel bir etki yaratmaktadır. Tatilde ilk defa karşılaştıkları turizm danışma ofisinden alınan tatil formatlarına uygun bir takım tavsiyeler ve bir haritayla gidilecek yerler işaretlenir. Adada bireysel kamp yasaktır ve 1 tek kamp alanı bulunmaktadır. Kampın yeri öğrenildiği gibi motora atlayıp gidilir. Kamp alanının kalabalık, sıkışık ve pahalı olmasına rağmen buraya mecbur bırakılmışlardır. Tatilin rutin işlerinden çadır kurmaca ve yerleşmece halledildikten sonra plaja gidilir. Hiç bir işletmecinin olmadığı, yollarının bozuk ama adadaki rüzgarın diğer plajlara nazaran daha az olduğu ve suyunun adına yaraşır akvaryum gibi soğuk ve tertemiz olduğu Akvaryum Plajı'nda akşama kadar vakit geçirilir. 

Akvaryum plajı



Behramkale, Asos ve Bozcaada'da geçen zaman

Sonra kamp alanında alınan birer duşun ardından süslenip dizi dizi restoranların olduğu Rum sokaklarına gidilir. Burada eski evler hiç bozulmadan restoran ve kafelere dönüştürülmüş. Sandalyeler masalar kapının önlerine dizilmiş, fonda ise ambiansa uygun müzikler açılmıştır. Kahramanlarımız meşhur mekanlardan birine oturarak, tatil boyunca merak ettikleri ahtapotun tadına bakmaya niyetlenirler. Motorun az yakmasıyla tatil bütçelerinden arttırdıkları parayla güzel ve tatilin son gecesine yaraşır bir şekilde kendilerini ödüllendirirler.

Adanın yöresel mezeleri ve tereyağda ahtapot

Böyle güzel bir gecenin ardından hüzünlü bir pazara uyanan kahramanlarımız için dönüş vaki gelmiştir. Eşyaların toplanmasıyla 7.45 vapuruna yetişilir.


Bozcaada Camping son toplanış ve veda

kale adaya geldiğimizde ilk gördüğünüz giderken de elveda dediğiniz yapı. Burası da yine gelinecekler listesine eklendi.

Şans bu ya rüzgar adadan başlar esmeye. Önce feribotta tehlikeli bir biçimde sarsıntı yaratır kahramanlarımız motoru kendi imkanlarıyla sağlam tutmaya çalışırlar.


tabi bazı fırsatçılar da motor tutuyorum ayağına vapurda yasak olan sigarasını tüttürürken objektiflerden kaçamaz

Geyikli İskelesinden tekrar dönen teker Lapseki Feribotuna götürür kahramanlarımızı. Burada sevdikleri dostları Gamze'yle görüşme fırsatına erişirler ve güzel bir kahvaltı ile sohbet edilir. Bu kısa ama güzel görüşmeden sonra onları Gelibolu'ya geçirecek olan bir diğer feribota binilir. Deniz yolculuğunun sona ermesiyle uzun bir İstanbul yolu başlar.Yollarını kısalacağı düşüncesiyle rotalarında değişiklik yapan kahmaranlarımız Evreşe yoluna saparlar öyle yerlerden geçerler ki görmeden ölünmesi gereken yerlerdendir: Çingene köyleri... Anladıkları kadarıyla belediye çöpleri bu köylere döküyor ve çingene halkı da bu çöpleri geri dönüştürerek "çöp ev" kelimesine anlam kazandırırlar. Bazı köylerde ise sökülen asfalt yollardan yapılan duvarların olduğu, yıkık ev duvarlarının çekyatlarda yama yapıldığını görürler. Burada yolda kalmamak için dua ederek ilerlerler. Şiddetli rüzgar İstanbul'a kadar bırakmaz kahramanlarımızı. Zaman zaman tehlike arz eder bu sebeple randımanlı hıza ulaşamazlar.  Ayrıca da kimi zaman yol bakım çalışmalarından kaynaklı oluşan ardı arkası kesilmeyen trafikler de eklenince yolculuk çekilmez bir hal alır. Kimi zaman sapılan yanlış yollar da yolu hayli uzatmıştır. Böyle böyle dura kalka gidilen yol nihayet akşam 7 gibi kahramanlarımızın evlerine ulaşmasıyla sona erer. Güzel anılar cepte, gezilip görülen yerler ve öğrenilen yenilikler zihinlerde, tanışılan güzel insanlar kalplerde bir tatil de böylece sona erer. Yeni seyahatlerinde görüşmek dileğiyle...

Gezen Kafalar

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR SEYAHAT HAYAL ETTİK; HAYDİ GERÇEKLEŞTİRELİM - AVRUPAYI KEŞFEDELİM

ROMA'YI NASIL GEZDİK NELER YAPTIK?

AVRUPA'DA ARAÇ KİRALAMA VE SÜRÜŞ DENEYİMİ